Çoğu zaman teknolojinin insanı yalnızlaştırdığından dem vurulur. Makineler ve teknolojik buluşlar sayesinde hayatımız kolaylaşıyor ve giderek başkalarına daha az ihtiyaç duyuyoruz. Bu durum da bizi yalnızlığa itiyor. Acaba gerçekten bunu söyleyebilir miyiz? Teknoloji, kendi kendimize yetmemizi ve gittikçe başkalarına ihtiyaç duymadan yaşamamızı sağlıyor; ama, yine de önemli bir olguyu göz ardı edemeyiz: İnsan sosyal bir varlıktır ve mutlaka toplum içinde olmaya ihtiyaç duyar. Bir başka deyişle, teknoloji fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamamızı kolaylaştırıyor ama sosyal ihtiyaçlarımızın karşılanması için topluma ihtiyacımız var.
Birçok anne-baba çocuklarının eve kapanıp saatlerce bilgisayarın başında vakit geçirmesinden şikayetçi. Bu konuda benim bile deneyimim var. Bunu paylaşmak istiyorum. Kişisel bilgisayarların ülkemize ilk geldiği dönemlerdi. Yani, seksenli yılların başları. O dönem 13-14 yaşlarındayım ve babama Commodore 64 aldırmak için ne kadar yalvardığımı bugün gibi hatırlıyorum. Sonunda bilgisayarım oldu ve tabii saatlerce oyun oynamaya başladım. Ailem bu durumdan hiç hoşlanmıyordu ve yaz tatilinde arkadaşlarımla dışarı çıkıp gezmemi söylüyorlardı; ama dinleyen yok. Saatlerce bir başıma bilgisayar oyunu oynasam da aslında arkadaşlarla birlikte bilgisayar oyunu oynadığım zamanlar en çok eğlendiğim zamanlardı. Zaten, anı paylaştıkça insanın mutluluğu artıyor.
Günümüzde de durum farklı değil. Birçoğumuz günün önemli bir bölümünü bilgisayar karşısında geçiriyoruz. Tabii bu zaman diliminin tümünü işimiz için harcadığımızı söylemek doğru olmaz. Gün içinde iş ve kişisel mesajlarımızı kontrol ederiz, sosyal paylaşım sitelerine gireriz, hatta online oyun oynarız. Görüldüğü üzere, teknolojinin en önemli buluşlarından biri olan bilgisayar ve internet bizi toplumdan soyutlamıyor; tam tersine sosyalleşmemize katkıda bulunuyor (fiziksel olarak bulunduğumuz toplumdan, yani birlikte yaşadığımız insanlardan soyutladığı gerçek, örneğin ben bu yazıyı yazarken 1,5 yaşındaki oğlum onunla ilgilenmediğim için avazı çıktığı kadar bağırıyor).
Ama insan, sosyalleşme ihtiyacını giderek daha fazla internet yoluyla sağlıyor. Üstelik bu sosyalleşme sıradan olmaktan çıktı; internet yoluyla örgütlenme safhasına geçildi. Bu yılın başlarından itibaren Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan halk hareketlerinin, isyanların başlamasında ve muhaliflerin örgütlenmesinde sosyal paylaşım sitelerinin önemli bir rolü bulunuyor. Kimilerinin Arap Baharı olarak adlandırdığı bu halk hareketlerinde hiç kuşkusuz gizli servislerin de katkısı var. Son olarak Wall Street’i İşgal Et Hareketi’nde de gördüğümüz gibi sosyal paylaşım siteleri büyük kitleleri harekete geçirebilecek bir platform haline geldi (güç demiyorum; çünkü, kitlelerin harekete geçmesinde sosyal paylaşım sitelerinin yönlendirici bir fonksiyonu yok). ABD’de nüfusun yüzde birinin toplumsal refahın büyük bölümünü almasına bugüne kadar önemli bir tepki göstermeyen Amerikalılar, son krizle birlikte işlerini kaybedip hükümetin de işsizlerin ve yoksulların durumunu düzeltmek için önemli kararlar almaması üzerine artık kitlesel olarak başkaldırıyorlar. Bu hareket, Mısır, Tunus, Libya, Yemen, Suriye gibi ülkelerdeki halk hareketleri gibi isyana dönüşmez belki ama, seçimler öncesinde Obama hükümetinin bu hareketin taleplerine kayıtsız kalamayacağını düşünüyorum.
O yüzden bütün ülkelerde politikacıların bunu dikkate alması gerekir. Kitlesel iletişimdeki bu değişimi ve internetin, halk hareketlerindeki önemli rolünü artık sol düşüncenin de kavraması gerekiyor. Toplumsal yapı hızla değişiyor. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte, emek yoğun sektörler biçim değiştirerek el emeğinden beyin çalışmalarına doğru kayıyor ve sermayenin fiziksel çaba gösterilen emeğe talebi azalıyor, diğerine ise daha fazla ilgi sağlanıyor.
Bilgi toplumuna uygun nitelikteki emeğini satarak geçinenler, hizmet sektöründe yoğunlaşmaya başladılar. Böylece, iyi eğitim almış beyaz yakalı emekçilerin sayısı artarken, mavi yakalıların sayısı azalıyor. Üstelik, beyaz yakalıların büyük bir bölümü sendikalı da değil ve sosyal haklar bakımından mavi yakalılardan bile kötü durumdalar. Örneğin, özel sektörde bankada çalışan bir uzman, fazla mesai yaptığı için ek ücret alamıyor. Sol düşünce, artık emekçi hakları deyince sadece mavi yakalıların değil, beyaz yakalıların da hakları olduğunu ve onların haklarının da savunucusu olmaları gerektiğinin ayırdına varmalı. Sol düşüncenin halk hareketlerinde ihtiyaç duyduğu büyük halk kitlelerine ulaşmanın en kolay ve ucuz yolu ise internet. Kısacası, bu yüzyılda (daha yakın bir zamanda olacağına dair bir işaret göremiyorum) bir devrim olacaksa “Dijital Devrim” olacak.
MURAT KAYKUSUZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder