1 Haziran 2014 Pazar

Milenyum Jenerasyonu ve E-Öğrenme

Milenyum jenerasyonu TV, radyo, internet gibi araçların aynında cep telefonu, tablet gibi araçların kullanıldığı ortamlara doğan ve bunları yaşamın bir parçası olarak gören nesil olarak tanımlanabilir. Literatürde İnternet Jenerasyonu, Milenyum Jenerasyonu, Sanal Jenerasyon (Virtual Jenerasyon) C Jenerasyonu (Connected, Creative, Click) olarak da isimlendirilir.

2001 yılında Dijital Göçmen ve Dijital Yerlileri irdeleyen Mark Perensky'den sonra  bu yeni jenerasyon dijital yerli adıyla da anılmaktadır. İşte bu jenerasyon eski jenerasyona göre farklılıklar gösteriyor. Günümüz öğrencileri olarak tanımlayabileceğimiz bu grup, biz dijital göçmenlerin gayet iyi bildiği klasik eğitim sisteminin insanları değil. Bir başka deyişle günümüz öğrencileri öğretme üzerine tasarımlanan bir eğitim sisteminin oyuncuları değil.

Çünkü bu grup sürekli değişen ve gelişen ve merkezinde mobil unsurların yer aldığı teknolojinin bütün uygun dijital yapıları aracılığıyla ortaya çıkan refleksli ve akışkan bir yaşam döngüsünün oyuncuları...

Gerçekten de Web 2.0 özelliklerinin rahatça kullanılabildiği günümüzde milenyum jenerasyonu için eğitim alanı da dahil olmak üzere yaşamın her alanında teknoloji destekli bir akış sözkonusudur.

O zaman hemen karşımıza öğrenmenin kişiselleştirilmesi, istenilen anda erişilebilirlik, istenen anda, istenen yerde ve istenen hızda bir eğitim mantığı otomatik devreye girer. Buradaki öğrenme çözümünün formulüne karşılık gelen konuysa e-öğrenmedir.

Çoğumuz dijital göçmen olan bizlerin bilinçaltında öğrenmede okulların hakimiyeti yer alır. Bu klasik öğretme biçimiyle ve dayatmalı bir şekilde bize sunulmuş ve bir anlamda dikte ettirilmiştir.

Ancak 20. YY. mantığıyla 21. YY sorunları çözülemez!!!

E-öğrenmenin nasıl olması gerektiği konusu daha da irdelenmelidir. Eski açıköğretim uygulamaları gibi sınıf ortamının internete taşınması olmayacağı açık. Sanal sınıf uygulamaları şeklinde belki, ama her zaman yüzyüze olacak destek olacak bir rehber vasıtasıyla mı olmalı? Evet, sanal sınıf etkileşim açısından önemli bireylerin bir topluluk halinde teşvik edilmesi çok önemli ama bu da yeterli  değil. Bunun yanında informal öğrenme kültürü olan bireylerin bu kültüründen yararlanarak öğrenmelerini sağlayabilecek yeni araç ve ortamlara ihtiyaç bulunmaktadır.

Facebook, twitter, tumblr, linkedin gibi sosyal medya ortamları ve bloglar bu tarz birleşme alanlarını oluşturmaktalar. Bu alanlar kullanılabilir.

Ayrıca öğrenci öğretmen gibi kavramlar da değişmek zorunda!! Öğrenen, mentör, koç, danışman, öğrenme yardımcısı, öğrenme robotu vb. gibi kişiler veya yazılımlar daha esnek, daha sosya ve paylaşımcı çalışmaya yönlenmeliler.

Bireylerin daha esnek oldukları ve uluslararası ortam ve görüşlere daha kolay uyum sağladıkları da unutulmamalı.

En basitinden bir çok öğrenciye eziyet gibi gelen matematik, istatistik gibi dersler video veya video oyunları gibi özelliklerle zenginleştirilmeli ve daha uygulamalı hale getirilmeli.

Bu daha başlangıç ama e-öğrenme artık günümüzün öğrenme tarzı olduğunu akıllardan çıkarmadan öğrenme sürecini buna göre planlamanın da zamanı gelmiştir. Farklı pedagojiler geliştirilmeli farklı sistemler denenmelidir.

Bu görüşler 31 Mayıs 2014'de Yıldız Teknik Üniversitesi'nde gerçekleşen Eğitim Teknoloji Zirvesi 2014'de  sunulmuştur.


KOBİM-E ile ilgili

http://www.enocta.com/enocta/web/kurumsaltube/Video/bir-sosyal-sorumluk-projesi-kobim-e/1439/VideoType__4?/

Using Social Media in Higher Education